4 Ekim 2010 Pazartesi

Etnik Kimlik ve Etniklik (Etnisite) Nedir?

Etnik kimlik, ferdin içinde yaşadığı toplumdaki yaygın kültür unsurlarından farklı olarak, orijinal bir kültürel sistemin yapı özelliklerini nitelik itibariyle taşımasıyla ortaya çıkan bir kimlik türüdür. Milli kimliğe olan bağlılık azaldıkça başka kimlik arayışları artmakta, etniklik önem kazanmaktadır. Etnik özellikler, kültürel entegrasyonun sağlanamadığı, kültürle arası mesafenin[1] (inner cultural distance) olduğu toplum yapılarında görülebilecek potansiyel bir sosyal tabakalaşma unsurudur.
Etnik kimlik, ferdin içinde yaşadığı toplumdaki yaygın kültür unsurlarından farklı olarak, orijinal bir kültürel sistemin yapı özelliklerini nitelik itibariyle taşımasıyla ortaya çıkan bir kimlik türüdür. Milli kimliğe olan bağlılık azaldıkça başka kimlik arayışları artmakta, etniklik önem kazanmaktadır. Etnik özellikler, kültürel entegrasyonun sağlanamadığı, kültürle arası mesafenin[1] (inner cultural distance) olduğu toplum yapılarında görülebilecek potansiyel bir sosyal tabakalaşma unsurudur.
Tümüyle homojen bir toplumsal yapıya rastlamak oldukça zordur. Sosyal yapı çeşitli türlerde sosyal tabakalaşmadan, veya onu meydana getiren, birbirinden farklı niteliklere sahip alt guruplardan oluşmaktadır. Zaten aksi takdirde de toplumsal tabakalaşmayı fark etmek mümkün olamazdı. Ancak, sosyal gurupların hepsinde de, toplumun tümünde görülebilecek, ortak sosyal değerler, ortak amaçlar, ortak bir geçmiş, halihazırda da devam etmekte olan tarihi süreç içinde mevcuttur. Toplumsal bütünlüğü meydana getiren bu gibi temel unsurlardan uzaklaştıkça, etnik farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

 

Sosyal Açıdan Küreselleşme

Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik denge açılardan global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Küreselleşme kavramının en çarpıcı özelliklerinden biri, olası etkilerinin çok sayıda ve çeşitli olduğu izlenimini vermesidir. Küreselleşme, yalın toplumsal gerçekleri oldukça aşan spekülasyonlar, varsayımlar, güçlü toplumsal imgeler ve metaforlar üretme ka-pasitesiyle olağanüstü doğurgan bir kavramdır.
Hatta, bir çok düşünürün de belirttiği gibi bu kavramın çok boyutluluğu onu, sınırlarını çizme uğraşını bile zora sokmaktadır. Bu anlamda küreselleşme, sosyal bilimlerin her dalında yaygın kullanılan bir kavram olmakla beraber, genellikle bir "durum"dan, daha çok bir "akım"ı veya bir zihniyeti ima eder hale getirilmiştir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi küreselleşme sadece sosyolojinin konusu değildir fakat sosyolojik açıdan toplumsal alandaki bir değişimi ifade etmektedir. Değişimi anlamak açısından Robertson' şöyle demştir: "...Küreselleşme teması anlayışları aralarında farklılık göstermesine rağmen küreselleşme diye adlandırılan şeyi anlamanın en iyi yolunun, dünyanın 'birleşik' hale geldiği, ama kesinlikle safdil işlevselci tarzda bütünleşmediği 'biçim sorunu' üzerinde yoğunlaşmak olduğunu düşünmektedir? Dünyanın birleşik hale gelmesi, tekdüze dinamikler ile oluşan bir süreç değildir. Çünkü küreselleşme, ekonomik olduğu kadar siyasal, teknolojik ve kültürel boyutlu bir süreçtir. Küreselleşme hiçbir şekilde tek boyutlu veya tek merkezli bir süreç olmamıştır. Karmaşık süreçlerin bir araya geldiği olgular kümesi özelliğini hep koruya gelmiştir. Üstelik çelişkili ya da birbirine zıt etkenlerin devreye girdiği bir sürece sahip olmuştur. Giddens?a göre küreselleşme, tek bir süreç değildir, karmaşık süreçlerin bir araya geldiği bir olgular kümesidir. Üstelik çelişkili ya da birbirine zıt etkenlerin devreye girdiği bir süreçtir. Çoğu insanın gözünde, küreselleşme basitçe gücün ya da etkinin yerel toplulukların elinden alınıp küresel arenaya aktarılmasından ibarettir Bu sürecin toplumsal yaşama yönelik bir etkisine bakarsak Giddens, modernliğin sonucu olarak değerlendirdiği küreselleşmeyi, uzak yerleşimlerin birbiri ile ilişkilendirildiği yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, bu çok boyutlu kavram etki ettiği toplumsal gerçeklik türüne göre bireylerin kafasında da çeşitli anlamlar oluşturmaktadır. Bu anlamda bazıları için küreselleşme, kapitalizmin gücünü temsil ederken, bazıları için de, dünyanın batılılaşmasını ifade etmektedir. Bazıları küreselleşmenin yoğunluk ve artan melezleşmeyle birlikte heterojenlik yarattığını düşünürken, bir diğer grup homojenliği artırdığını düşünmektedir. Devlet dışı sosyal organizasyonlar küreselleşmeyi, çevre hareketi, demokratikleşme ve insanileştirme gibi pozitif sosyal amaçları sağlayacak kaldıraç olarak görürken, iş adamları için artan kâr ve güç stratejisi ve hükümetler için de çok sık olarak devlet gücünde artış sağlamanın yerine kullanılmaktadır. Giddens, küreselleşmeyi, bir çeşit sadece veya kısmen batılılaştırma olarak görür. Elbette datılı ülkeler ve daha genelde sanayi ülkeleri, yoksul ülkelere kıyasla dünyadaki gelişmeleri hâlâ çok daha fazla etkileyecek güce sahiptirler. Ama küreselleşmenin başka bir boyutu, beraberinde giderek merkezsizleşmeyi; belli bir ülkeler grubunun denetiminin ortadan kalkmasını, büyük kuruluşlarının denetim gücünün iyice azalmasını da getirmesidir. Sonuç olarak bu küreselleşmeyi daha iyi anlayabilmek için bu kavramın toplumsal yaşama olan etkilerini ayrı ayrı başlıklar halinde ele alıp değerlendirmek gerekecektir. Ama unutulmaması gereken unsur bu etkileri ayırma çabasının sadece küreselleşmenin daha kolay anlaşılabilmesine yönelik olduğudur.

Eğitimsel Toplum Bilimi

Eğitim kurumlarını ve okullaşma ile modern endüstri toplumlarında okullaşma sistemlerini, ?okul ile toplumsal yapı arasındaki ilişkileri konu alan, eğitim kurumunun toplumun diğer büyük kurumsal düzenleriyle, yani iktisat, politika, din, vb. ile olan ilişkilerini sosyolojinin yöntemleri ve bakış açısıyla araştıran sosyoloji dalı.
Konusu Eğitim sosyolojisinin günümüzdeki araş­tırmaları, eğitimin öncelikle, yeniden üreti­lecek bir kültürü, bir bilgi ve beceriyi aktar­mak, sonra da ekonomik ve toplumsal kalkınmaya katkıda bulunmak gibi iki ayrı ve birbiriyle çelişen işlevi olduğunu ortaya koyar.Son zamanlarda, özellikle eğitimin söz konusu iki işlevi bağlamında yapılan eleştirel çalışmaların temel tezi, okul eğiti­minin egemen sınıflar tarafından saptanmış olan toplumsal ve kültürel koşulların yeni­den üretilmesine yardımcı olduğu, ve yine eğitimin hakim kültürün kurumsallaşmasına ve toplumsal tabakalaşmanın pekişmesinde önemli bir rol oynadığıdır.
Klasik sosyolojik kavram ve yaklaşımların karşılıklarının eğitim alanında aranmasının yanında eğitim sosyolojisi, alanda çeşitleri süreçleri, rejimleri, teorileri kendi içerisinde inceler ve analiz eder. Yapısalcı model gibi. Bir eğitim bilimcinin işi uygulamaya yönelik bir sistem ve proje ortaya koymaktır.
Eğitim sosyolojisinin verileri eğitim bilimciye kaynak sağlarken aynı eğitimcinin ortaya koyduğu çalışmayı da inceleyen eğitim sosyolojisi bu çalışmanın sonuçlarını eğitimbilim tecrübesi içerisindeki konumunu ortaya koyar. Eğitimbilim'in öncesinde de analizinde de eğitim sosyolojisi vardır.